Translate

22 Şubat 2015 Pazar

Otoriter Yönetim ve Yayılmacı Hayaller

Aslında ülke, bir Türk Devleti olarak, denge koşullarına dönüyor. Devlet dininin tanrısından kut aldığı tebaası tarafından kabul gören bir hükümdar, itaatkarlığı askerliğe bakışı ve askerliği yapışında cisimleşmiş bir tebaa ve bu hükümet - tebaa merkez dengesinin sağladığı pax-romana (*) tipi bir barış içinde yaşayan, etnik ve dini olarak merkezin dışında kalan halklardan oluşan bir denge koşullarına dönüyor.  1923 devrimiyle gelen mantıksal pozitivist dalganın militarist modernleştirici nefesi çok önceden tükenmişti. Çok önceden beridir, daha geniş halk kitlelerini modernleştiremiyor, yaşam tarzındaki farklılaşma her geçen gün daha çok belirginleşiyordu. Dayanışmacı-kalkınmacı model üzerine kurulu "dikey yücelme" ülküsü, Batı'nın uydusu, ileri karakolu olunarak yücelmesini, verimli bir sanayileşme sağlayamayarak dikeyliğini (sabit, misak-ı milli topraklarını genişletmeden kalkınma) kaybediyordu. Sistem köhneleşiyordu. İşte buna tepki olarak, ülke denge koşullarına dönüyor.
1923 devrimi, iktidarı mutlak hükümdardan alıp vatandaşa vermişti. Üstelik halkın bu yönde bir baskısı olmamasına rağmen kadın vatandaşlar da dahil edilmişti buna o dönemde. Sadece, devrimin tamamlanıp bu olgunun, egemenliğin vatandaşta olduğunun içselleştirilebilmesi, tekrar bir tek ulu hakan modeline dönülmemesi için, kendi parti çıkarlarından gerektiğinde vazgeçebilecek ülküde bir tek partinin iktidarına ihtiyaç vardı. İşte bu parti, 1930-1945 yılları arası bir iç-dış olaylar zinciri sonucunda, belki biraz da ülkenin genleriyle de ilgili olarak, bu ülküden saptı ve din eksenli popülizm ülkeye egemen oldu. İlerleyen yıllarda dikey gelişmenin imkansızlığı her geçen gün kitleleri, yayılmacılığı pazarlayan güçlerin takipçisi yaptı. Hükümdarın kut almışlığının tesisi için dinin, itaatkarlığın sürekliliği için popülizmin gerekliliğini aklınızdan çıkartmayınız.
Şimdi bazı örnekler vereceğim tarihsel süreçten. Bu değişim örneklerinin nedeni, o ülke hükümdarlarının salt iradesi olmayıp teknolojik gelişmeler ve çağın toplumsal etkileşimleri ışığındaki başarılı dönüşümlerdir. Uygurlar ve Karahanlılar, Hun ve Göktürklerden gelen göçebelik mirasını yadsıyarak yerine, yerleşik bir toplum düzenine getirerek yeni ve daha kararlı bir denge durumu oluşturmuşlardı. Osmanlı Devleti, önceki devletlerden gelen "hükümdarın devleti" mirasını yadsımış, yerine hanedan sistemini yerleştirerek yeni ve daha kararlı bir denge kurmuştu. Türkiye Cumhuriyeti, mutlak hükümdardan ve hanedandan iktidarı almış, vatandaşa vermiştir ve kararlı bir denge oluşturmuştur. Bu değişimlerin hiçbirinin gerçekleştikten sonra, çağın gereği, geri dönüşü yoktur.
Şimdi, Cumhuriyet'in başarısız olduğu militarist modernleşme yerini eski, Osmanlı'dan kalma kararlı dengeye bırakıyor. Tanrısından kut aldığı kabul edilen hükümdar, itaatkar bir tebaa, tepedeki güç nedeniyle çatışmayan ötekiler ve yayılmacı idealler. Bir sonraki devrimde hangisiyle yüzleşeceğiz? Teknolojik gelişmeler ve toplumsal etkileşimler bizi hangisiyle yüzleşmek zorunda bırakacak ve biz, devrimlerin motoru olan çalışan sınıflar, bu yüzleşme sonrası adı değişik olup kendisi yine aynı dengeyi sürdüren sözde bir yenilik mi getireceğiz, yoksa kendi yeni ve daha kararlı dengemizi mi kuracağız? Bir de bu açıdan bakılmalı diye düşünüyorum.


(*) Pax-romana = Roma barışı, normal şartlarda çatışacak olan unsurların üstteki güçlü iktidar nedeniyle barış içinde görünmesi. Bu tip barış durumunda iktidar zayıfladığında çatışmalar başlar.


1 yorum:

  1. Tanıl, yazı ile ilgili temel eleştirim şu. Şu anda bir noktaya dönülmüş değil. Kararlı bir noktada değiliz. İkincisi, Osmanlı'dan fazlası ile kopmuş haldeyiz. Yeni bir yöne gitmek kaçınılmaz. Hitler sonuçta Kayser'in günlerine geri dönmemişti, iktidarı aldığında. Cumhuriyetin hemen sonrasında birbiri ile iletişimi çok zayıf insanlar topluluğu iken, şimdi ciddi bir şekilde birlik ve ayrılık duygusu olan bir kesim var ülkede. Bu Osmanlı tarzı dikta sisteminin yerleşmesini de zor hale getiriyor. Böylesi bir rejim ancak ve ancak tek bir şekilde yerleşebilir, insanların içinde olan fetih kompleksini canlandırarak. Onu da beceremiyor işte AKP. Ne kadar çalışsa da, beceremiyor.

    YanıtlaSil