Ramazan'ın
da gelmesiyle birlikte klasik muhafazakarlığa dönüş başladı.
Her seneki zenginlerin fakirliğe övgüsüne ek olarak, tıpkı
Bursa'ya yapılan, eskiden olmayan ama her nasıl oluyorsa nostaljik
olan o tramvay gibi kimsenin bilmediği oyunlar, yüzyıllardır
oynanan Osmanlı oyunu diye kanallarda dönmeye başladı. İşte
bunlar, çalışan sınıflar üzerine oynanan oyunlardır
arkadaşlar.
Neyse
blog ciddiyetine dönelim. Sürekli olarak dillendirilen bir ifade
var: "Hepimiz Osmanlı Torunuyuz" Doğru, hepimiz gerçekten
de Osmanlı torunuyuz. 600 yıl bu topraklarda belirli bir devlet
kültürünü yaşatmış olan Osmanlı İmparatorluğu, bugünkü
bizi biz yapan kültür birikimimizi ayakta tutan iki kolondan
biridir. Diğeri, cumhuriyetçi modernleşmedir. Bu iki temele dair
eleştirilerimiz ve karşı duruşumuz da onlar varolduğu için
varolduğundan cumhuriyetin çocuğu, Osmanlı'nın torunuyuz derim.
"Uyuşmazlıkları
giderebiliriz, çelişkiler kalıcıdır." V.İ. Lenin
Gelgelelim
birisinin torunu olmak bizim soyumuzu belirlerken yaşamsal
çelişkilerimizi yadsımaz. Osmanlı toplumunun iç çelişkileri
şekil değiştirerek cumhuriyet dönemine de yansımıştır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yerli burjuva yaratma arzusu,
paralelinde bunun yaratacağı çelişkileri gizlemek isteyen
"ırksız, ınıfsız kaynaşmış kitle" vurgusu ve
başarısızlık sonrası patlayan 6-7 Eylül tüm bu çelişkilerin
farkına varılmasının, çözülmeye çalışılmasının ve
başarısızlık sonrası yeni bir yola (ABD mütteefiği bir
Ortadoğu ülkesi) girilmesinin özeti.
Nihayetinde
bizi biz yapan değerler tarihsel kökenlerimizden ve
çelişkilerimizden temelleniyor. Daha önceki yazılarda bahsettiğim
"emeğin küreselleşmesi" olgusunu tartışacaksak, bu
enternasyonalizmi yerel temelleri yadsıyarak değil o temellerin
üstüne inşa edebileceğimizi düşünüyorum. Bunun
somutlaştırılmasını sonraki yazılarda yapacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder