Translate

10 Temmuz 2014 Perşembe

Erkek Egemenliği ve Kadın-Erkek Eşitliği

20 Ocak 2014 tarihinde yine bu blogda yazdığım pozitif ayrımcılık ile ilgili, pozitif ayrımcılık karşıtı görüşlerimi belirtmiştim. Bu görüşümü, "kadınları pozitif ayrımcılık yoluyla önemli yerlere (lütfedip) getiren değil, kadınların, kendi güçleriyle önemli yerlere gelebilecekleri sistemler yaratmalıyız." cümlesiyle fomülize etmiştim. Bu yazıda da, problemin tarihsel kökenlerini ele almak, günümüzdeki yansımalarını tartışmak ve aşmanın yollarını sorgulamak (sorgulamaya başlamak) istedim. Bu noktada, Britanyalı arkeolog tarihçi Neil Faulkner'in Yordam Yayınları'ndan çıkan Marksist Dünya Tarihi adlı kitabından bir bölümle giriş yapmak istiyorum:

"(...)Yeni teknikler, toplumsal değişimi getirdi. erken Neolitik dönemin düşük teknoloji ekonomisi, uzmanlaşmış emeği gerektirmiyordu: üretime herkes katılıyordu. Geç neolitik dönemin, Kalkolitik  dönemin ve tunç devrinin ileri teknoloji dünyası, çeşitli uzmanların varlığına bağımlıydı. (...)
(...) [teknolojinin ilerlemesiyle] Cinsler arasındaki ilişkiler de değişti. Toplumsal grupların varlıklarını sürdürüp refaha ermeleri, ekonomik işler için ergen ve genç nüfusun sürekliliğini gerektiriyordu. Genç kadınlar, bunu sağlamak için ve yüksek  ölüm oranları nedeniyle, hayatlarının büyük kısmını ya hamile ya da bebek emziriyor olarak geçiriyorlardı. Ama Paleolitik dönem toplayıcılığını ve erken neolitik dönem çapacılığını çocuk bakımıyla birlikte götürmek mümkünken, geç neolitik dönem toprak sürme işinde bu mümkün değildi. Avcı-toplayıcı ve ilk çifçi topluluklarda kadınlar farklı işler yapıyorlardı ama erkeklerle aynı statüye sahiptiler. (...)
Geç neolitik dönem erkeğin dünyasıydı. Hayvan otlatma, toprağı sürme, uzun mesafeli ticaret ve gezgin zanaatkarlığı, çocukları yanında taşıyarak yapılamazdı. Saban, kağnı ve demir dövme, erkek egemenliğinin toplumsal ön koşullarını hazırladı."

Değerlendirmede de görülebileceği gibi, kadının toplumdaki konumunun yüksek ya da düşük olması toplumdaki üretime katılım düzeyiyle ilgilidir. Üretime kattığı değerin yüksek, erkekle eşit olduğu durumlarda toplumsal konumu da eşit olmaktaydı. Hatta avcı-toplayıcı dönemin eşit değerde emeğe sahip yerleşik (av için yerini terketmeyen) bireyi olarak anaerkil bir toplum yapısının oluştuğu da bilinmektedir.
Buradan hareketle temel materyalist görüşün, benim pozitif ayrımcılık karşıtı görüşümü desteklediğini düşünüyorum. Toplumsal üretime olan katkı oranının yükselmesinin, bunu sağlayacak bir sistemin kurulması şartıyla, kadının toplumdaki konumunu da yükselteceği görüşündeyim. Kadınların erkeklerle eşit değerde emek sahibi olmasının ise idealde toplumun çalışabilen tüm bireylerinin toplumsal üretime en verimli şekilde katılmasına ve günlük çalışma süremizden yaşam standardımıza her alanda olumlu etkisinin olacağına inanıyorum. En azından sorunun kökeninin üretime olan katkı olduğunu kabullenmek bile çözüm yolunda doğru reçeteye yönelmek olacağından önyargıları bir yana bırakarak kadınların toplumsal konumunu "farklı türde iş, eşit değerde emek" şiarıyla olması gereken noktaya getirebileceğimizi düşünüyorum.


Tartışmaya devam edeceğiz,

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder