Translate

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Siyah üzerine beyaz yazacağız

Ekonomisi ucuz işgücüne dayanarak rekabetçi olabilen ve aynı zamanda hükümeti serbest seçimlerle başa gelen az sayıda ülkeden biriyiz. Son olarak Soma'da yaşadığımız facia, bu şekildeki rekabetin gelebileceği noktaları bize gösterdi. Soma'da kaybettiğimiz arkadaşlarımızla beraber kaybettiğimiz tüm arkadaşlarımız anısına bundan sonra siyah üzerine beyaz yazacağız. Yazacağız ki her okuyuşumuzda anılarını hatırlayalım, yazdığımız her beyaz karakter yenilerinin yaşanmaması için umut olsun.
Tarihsel süreç, yaşanan her olumsuzlukla beraber ilerleme olanağı sunan çelişkileri görünür kılar (günlük hayatta bunu belirtmek için kısaca "her işte bir hayır vardır" deriz). Son yaşanan felaketin de nesnel nedenlerinin ortaya konması, şeffaf bir yargılamayla tüm sorumlularının (gerçek ve tüzel kişilikler) hesap vermesi elbette ideal olandır. Ancak böyle olmayacak. Çünkü 24 Ocak 1980 kararlarından bu yana ülke, rekabet gücünü ucuz işçiliğe dayamıştır. Yaşanan olaydaki tüm ihmallerin temelinde, rekabet koşulları tarafından zorlanan sistemin, sırasıyla önce çevre gerekliliklerinden, sonra da insan sağlığından ödün vermesi yatmaktadır. Olaydan ne kadar ders alınırsa alınsın, piyasadaki pazar payı artarken ya da korunurken tüm önlemler en iyi şekilde uygulanacak olup yaşanacak ilk krizde ödün vermeler başlayacaktır. Nesnel koşullar maalesef bunu getirmektedir.
İşte bu kısır döngüyü aşmanın bana göre en uygun yolu, ucuz iş gücü politikasının -belki başlangıç aşamasında belirli sektörlerde- terk edilmesi, rekabetçilik baskısının teknolojik gelişim yönünde olmasının sağlanmasıdır. Sektörel asgari ücret, iyi denetlenen ve verimliliği devlet tarafından şeffaf bir şekilde sorgulanan üniversite destekli Ar-Ge teşvik politikalarının bu yönde başarılı olacağını düşünüyorum.
Elbette engeller büyük, ama engel kalktıktan sonrasını modelleyerek engelleri aşarız. Tartışmaya katkılarınızla devam edeceğiz.

1 yorum:

  1. Kişisel birkaç düşüncemi paylaşayım Tanıl. Önce şunu yazmak lazım, ilk başta bahsettiğim ucuz işgücüne dayanan bir ekonomi (Çin'den de fazla böyle olan bir ekonomi) ve seçimle iş başına gelen bir iktidarı olan başka bir ülke daha var, bizimle karşılaştırıldığında dev sayılabilecek bir ülke hem de.... Hindistan. Oraya bakınca aslında bir takım temel noktaları daha iyi görüyoruz. Ucuz ve vahşi bir şekilde sömürülen bir işçi sınıfı ile sandığa dayalı kısmi bir demokrasiyi bağdaştırmanın aslında en kolay yolu sürekli devam eden bir etnik, dini, mezhepler arası bir çatışmadan geçiyor. Kültürler arası çatışma da bir yol, ama daha zor bir yol, zira birbirlerine çok kapalı olmadıkları sürece kültürler arası geçiş mümkün, etnik ve dini bariyerler yoksa. İkincisi, Soma Maden Faciası sonrasında bir ABDli hocam, siz neden madenlerin inşaası konusunda bizi örnek almıyorsunuz dedi. Ben de öncelikle 19. Yüzyılın sonundaki, 20. Yüzyılın başındaki işçi hareketini örnek almak lazım dedim. Güçlü bir işçi dayanışması olmazsa zira, bu dediklerinin hiçbir mümkün değil ne yazık ki. Öncelikle sanırım, iş kazalarını ve taşeron işçi konusunu öne çıkarmalıyız. Ama daha da fazla, işçilerin üretimde ve siyasette daha fazla söz sahibi olmasını teşvik etmeliyiz.

    YanıtlaSil