Translate

21 Şubat 2014 Cuma

İyi insanlar, kötü insanlar ve çizgi film tadında yaşamak

Bir önceki yazıda lider kültü ve bu yolla tarihsel sürecin maddesel nedenlerinin gizlenişine değinmiştim. Bu sefer de iyi ve kötü kavramları üzerinden benzer bir analiz yapacağım.
İyi ve kötü kavramının karşı tarafın bilincine yerleştirilmesinin en yalın örneği olan çizgi filmlerden başlamak istedim. Vereceğim örneklerle 30 yaşımda olduğumu bir kez daha vurgulayacağım (gördüğünüz gibi sendromu atlattım, yaşımı rakamla yazabiliyorum artık). Neyse konuyu dağıtmayalım ve He-Man diyelim. He-Man adlı çizgi filmde kahramanımız Dünya'yı kötülüklerden koruyan ve tipik olarak "son gülen" karakter olagelmiştir. Karşısındaki karakter İskeletor ise sürekli kötülük yapmaktadır. İskeletor'un varoluş amacı kötülüktür ve başarısı, yaptığı kötülükle ölçülmektedir. Benzer şekilde "yaşasın kötülük" mesajı veren başka çizgi filmler de vardır. Hatta futbol konulu çizgi filmlerde dahi, kahramanın rakibi öyle gösterilirdi ki karşı takımı tutamazdık. Çizi filmlerdeki bu yapıyı FRP (fantasy role playing) oyunları da taşımaktadır, good (iyi), evil (kötü) karakterler içerir. Oyunda rolünüz "evil" ise, amacınız kötülük yapmaktır.
Gelgelelim elbette gerçek hayat böyle değil. Psikolojik rahatsızlığı bulunmayan her bireyin ve sağlıklı psikolojide bulunanlardan oluşan her topluluğun yaptığı eylemler belirli bir maddesel nedene dayanır ve o kişi ya da topluluk çıkarınadır. Amaç ne kadar kötü gösterilirse gösterilsin ya da günümüz değerlerine ne kadar aykırı olursa olsun kötülük için kötülük yapılmamaktadır. Ancak medya, bazen bize çizgi film izletir, örneklerle değinelim:
Trafik Canavarı
Normalde kök nedenlerinin bazıları sürücü ehliyeti alım sürecindeki eğitim yetersizliği, bilinçsizlik, kendi sınır ve yeteneklerini bilememe, kurallara uymama, onları önemsememe eğilimi, başkasının özgürlüklerini hiçe sayma, karayollarındaki hatalar iken trafik kazaları, medya tarafından uzun yıllar "trafik canavarı yine can aldı" şeklinde verildi. Bu şekilde hata nedeni olan kişiler karikatürleştirilerek, bir anlık cinnet sonucu kaza yapıyorlarmış gibi gösterildi. Yani trafik kazasına neden olan kişilerin kötü insanlar ya da kaza öncesinde kötülük yaptığının bilincinde olmayan kişiler olarak tanıtıldı. Böylelikle sistemden gelen sorunların üstü örtülmüş oldu. İzleyicilerin büyük bölümünün sorgulaması engellendi.
Terör
11 Eylül bu konuda en güzel örnektir. 11 Eylül 2001'de ABD'de ikiz kuleler vurulduktan birkaç gün sonra ABD hükümeti "teröre karşı savaş" başlattı. Eylemi kimin neden yaptığından bağımsız olarak bu eylemi yapanlar yok edilmesi gereken teröristler olarak gösterildi. Dolayısıyla topluma bu kişilerin bu eylemi yapmasının nedeninin, onların terörist olması olduğu öğretildi, ideolojilerinin yanlışlığı değil. Böylelikle bir "şeytan" yaratıldı ve nefret objesi oldu. Orwell'in 1984 romanındaki Goldstein gibi.  Oysa terör bir silahın adıdır. Latince "büyük korku" anlamına gelir ve günümüz insani değerlerini hiçe sayan, uygulayanı ya da uygulatanı ortaya çıktığında, çağdaş uluslararası toplumda zor durumda bırakan bir taktiktir. Taktiğin ve silahın ön plana çıkartılmasına, çoğunlukla o taktiğin hangi maddesel nedenlerden ötürü kullanıldığının gizlenmesi gerektiğinde başvurulur. Gizlenmesi gerekmediğinde ya da bu maddesel nedenler gösterilmek istendiğinde başvurulmaz. Bugün Ukrayna'daki çatışmalarda batı medyası ne göstericilerin eylemlerini terör olarak ne de polisin tutumunu devlet terörü olarak adlandırıyor. Burada amaç, eylem şeklinin göstericilerinin amaçlarının önüne geçmesini engellemek, aynı zamanda da benzer şekilde davranan diğer ülke polisleri ile benzerlik kurulmasını, ve onların da eylem şekilleriyle hatırlanmasını engellemektir.
Günlük hayatımızda da sıklıkla benzer algı yönetimine maruz kalıyoruz. Gerçekte olanların gizlenmesi yoluyla kendi yeteneklerimizin farkına varmamız engellenebiliyor. Bazen sanal bir dünya kuruluyor ve tüm elleri pas, tüm zarları gele görüyoruz. Ancak doğru bir maddesel analizle konumlarımızı doğru şekilde değerlendirip doğru adımlar atabiliriz. Gerçek evrenin farkına varılmasında birbirimize yardımcı olmalıyız.
Esen kalın efendim,      
     

11 Şubat 2014 Salı

Tek beyinde organizasyon?

Kusura bakmayın geçen sefer biraz fazla kaçırmışız. Hanımın da uyarısı sonrası o kadar da uzun yazmamaya karar verdim.
Bu gece de ilginç bir konumuz var: tek beyinde organizasyon ya da liderin rolü. Katılmayabilirsiniz, ama sorgulamanızı tavsiye ederim.
Yıllarca okullarda aldığımız tarih derslerinin kahramanlık hikayeleriyle bezeli olmasından ya da felsefe okumayışımızdan olacak, olumlu ve olumsuz (ki bunların da bir anlamı olmadığını anlatırım sonra) tüm gelişmeleri kişilerle, çoğunlukla da liderlerle özdeşleştiririz. Ülkeyi kahramanlar kurmuştur, onlar yaşatmıştır, toprakları genişletmişlerdir, düşmanları yenmişlerdir, ihanet etmişlerdir, ülkeyi yıkmışlardır. Peki bu işler böyle mi? Hayır.
Doğadaki süreçler gibi genel bir konuyu daraltıp insan içerikli organizasyonları ele aldığımızda, ilgili organizasyonun bir varoluş amacının (misyon), gelecek planının (vizyon) ve ilkelerinin (değerler) olduğunu biliriz. Bu, eğer bir devletse; uluslararası ilişkilerdeki yeri gereği bir konum almıştır, kuruluş amacına, kaynaklarına dayalı bir ilerleme hedefi koymuştur ve temel ilkeleri vardır. Bir şirketse, faaliyette bulunduğu iş kolunda piyasa dengeleri gereği bir temel pazar payı vardır. Bu pazar payını büyütmek için ya da yeni pazarlara açılmak için stratejiler geliştirmektedir ve varoluşundan gelen değerleri vardır.
İşte tüm bunlar, birileri istedi diye olmaz. Elbette kritik kararlar en tepeden alınmaktadır ama o en tepeye o kararları aldıran maddesel nedenler vardır. Kahraman, organizasyonun başarılı geleceği için ortaya çıkan fırsatlardan en iyilerini değerlendirendir. Fırsatların ortaya çıkış nedeni ya da organizasyonun varoluş nedeni değildir. Bir toplumda herkes birbirini kandırıyor, birbirine yalan söylüyorsa, kahraman; istediği kadar ahlak dersi versin, cezalar versin, bu davranışlar azalır belki ama, var olmaya devam eder. Yalanı ve aldatmayı getiren maddesel nedenler ortadan kalkmadıkça bu davranışlar devam edecektir. Bu davranışların kökeni organizasyonun kendisiyse, kurtulma şansı yoktur.
Kişisel başarı ya da hataların etkisi elbette yadsınamaz, ama tüm bunların etkisi sınırlıdır. Aşırı başarılı bir lider, organizasyondan dehasına karşılık bulamayarak törpülenebileceği gibi, organizasyonun yok olmasına yol açabilecek bir lidere karşı da organizasyon kendini koruyacaktır. Tabii ki bu anlattıklarım aile gibi, küçük işletmeler gibi kişi davranışlarından doğrudan etkilenen kurumlar için değil, yukarıda anlattığım dengeler gereği var olan organizasyonlar içindir. Kurumsal olmak, muz cumhuriyeti olmamak, kanarya sevenler derneği gibi üç-beş kişi olmamak gibi sınırlar çizilebilir.
Son analizde demeliyim ki eylemler süreçlerin önüne geçemez. Çünkü süreçler, maddesel nedenlerle doğmuş ya da doğrulmuştur ve ancak maddesel nedenlerle yok olur, gelişir ve şekil değiştirir. Eylemler sürecin kinetiğini (hızını) etkiler. Birisi bir organizasyonu kurmaya sıfırdan karar vermiş, tamamen kendisi çalışmış ve başarmışsa bile toplam sistemde kendisine yer bulabildiği için var edilebilmiştir o organizasyon. Bir insan ne kadar büyük bir deha olursa olsun, organizasyonun var olmasını sağlayacak maddesel nedenler oluşmadıysa başarılı olamaz.


6 Şubat 2014 Perşembe

Dizilerde verilenler, dizilerden alınanlar

Dizi kapsamına, bildiğimiz tv dizilerinin yanı sıra, elbette bölümler halinde yayınlanan yarışma programlarını da alıyoruz.
Merhaba,
Bir önceki yayında bahsettiğimiz, çalışmadığımız zamanların en yaygın aktivitelerinden biriyle devam edelim istedim konumuza: diziler ve yarışma programları. Bu programları izleyerek neler "kazandığımıza" bakalım.
Bunlar üzerine ciddi sosyolojik araştırmalar yapılıyor, imkan buldukça okuyoruz ve bahsedeceğim terimlerin bilimsel isimleri de vardır ama, ben yine de kendi birikimimle yapabildiğim tahlili paylaşmak isterim. Her formatın kendine ait bir alt mesajı vardır. Her format, ilk bölümünden itibaren bir ön kabul yaratır insanlarda. Örneğin Ortadirek Şaban filmi absürd komedidir. Filmde zeytine, peynire zam geldiğinde Şaban, bunları tahta bir dolaba kaldırır. Takılmayız onların o dolapta bozulacağına ve dolayısıyla müze olarak kullanılamayacağına o dolabın, çünkü film zaten gerçeküstü öğelerden oluşur. Matrix, uzay yolu gibi bilim kurgu örnekleri de kendi kurdukları dünya üzerinde değerlendirmeye iter tüm olanları.
Ancak konu bir tarihi temsile ya da günümüzde geçen bir konuya geldiğinde, kurulan kabul algısının bizi götürdüğü yer çok daha fazla önem taşıyor. Çünkü bu yeni dünyayı, yukarıda saydığım örneklerdeki gibi kendi dünyamızdan soyutlayamıyoruz. Bildiğimizin dışındaki bir tarihsel olayı anlatan tarihi temsilin etkisi de benzerdir, zira yıllar içinde oluşturulan tarih algısının somut değerlendirmelerimizdeki etkisi yadsınamaz.
Yine örnekler üzerinden gidelim; eski bir romanın günümüze uyarlaması. Zengin bir aile bir konakta yaşıyor ve ev işlerini gören bir aile var. Romanın yazıldığı dönemde toplumun sınıfsal yapısı ve genel toplum algısındaki içselleştirilmiş serflik (hakları genişletilmiş kölelik), günümüz uyarlamasında da aynen hissediliyor. Ana metindeki İslam ahlakına dayalı, görünür sınıf çatışması yaratmayan serf-sahip ilişkisi, aynı özellikleri gösteren hizmetçi ailenin günümüz sosyal ilişkileri ve tüketim alışkanlıklarıyla birleştirildiğinde alışık olmadığımız ve gerçek hayatta gözlemlemediğimiz bir iş güvencesi - özveri dengesi sunmaktadır. Oysa gerçek hayatta mevcut çalışma performansının korunması için de motivasyon araçlarının gerekli olduğunu biliyoruz.
Diğer bir örnek de bir komedi dizisi. Olaylar günümüzdeki bir mahallede geçmekte olup yaşlıların gençleri "yola getirmesi" üzerine kurulu bir ilerlemesi var. Mahalle muhafazakar bir mahalle, marjinal farklılığa sahip olup bunu dışa yansıtan karakterler dışlanırken, yine marjinal farklılığa sahip olan ancak içine kapanık karakterler karikatürize edilmekte. Bir "tekne" kültü oluşturulmuş. Bu kült, genel ahlaki mesajlar vererek mahallenin ahlaki yaşantısını "yola sokuyor". Öyle ki, tekne kültünü yaşatan karakterden daha muhafazakar özellik gösteren karaktere derhal tekne yoluyla ayar verilirken, mahallenin gençlerinin hareketlerine de yine aynı tekneden sınırlama getirilmekte. Her bölümün sonunda, mahalle erkekleri toplanılarak akil biri tarafından, erkek cinselliğine de hitabeden bir hikayemsi konuşmayla teknenin ahlak çizgisine hizalanmakta. Belirli bir sayıdaki katılımcının yer aldığı, bir arada yaşamayı içeren yarışma programlarının da benzer mesajları var. Özellikle "aynı gemidesiniz" mesajı verilmiş yarışmacıların, teker teker birbirini elediği ve amacın en sonunda tek kazanan olmak olduğu yarışmaların da verdiği mesaj tartışılabilir.
Bahsettiğim örneklerde kendi gördüklerim bunlar. Hiç birinin değerlendirmesinde nihai düşüncemi söylemek istemedim, çünkü bunlar algı ve bakış açısına dayalı konulardır ve herkeste çağrışımı farklı olabilir. Önemli olan ise, çalışarak kazandığımız bu çalışmadığımız zamanlarda izlediğimiz dizi ve yarışma programlarının bizde yarattığı algı ve sorgulama yeteneğimize olan etkisidir. Gerçekte varolan bir farklılığı içselleştirmemizi amaçlayan bir mesaj algıladığmızda diziye olan bakışımız değişir.
Gösterileni değil gördüğümüzü izleyelim. Unutmayalım, bu zamanı çalışarak kazandık, kolay kolay alamazlar.
Görüşürüz!