Translate

5 Mart 2016 Cumartesi

Gericilikle Sömürünün Ne İlgisi Vardır?

Önceki hafta yayınlanan "Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi Çağrısı" (*) sonrası, artık tehlike olmaktan çıkıp bir gerçeğe dönüşen gericilikle çalışanların içinde bulunduğu sömürü ortamının birbirinden kopuk şekilde algılandığını farkedip bu yazıyı yazma gereği hissettim.
Gericilik, sol ideoloji tarafından kullanılan bir kavram olarak tarihsel süreçte daha geri olanı savunmak anlamında kullanılmaktadır. Bir solcu, ideal toplum hedefini "sınıfsız ve sömürüsüz" olarak formüle ettiğinden bu ideale daha yakın olan sistem ileri, uzak kalan ise geri olarak tanımlanır. Kapitalizm öncesi sistemlerin köhneliği, çoğunlukla doğuştan ve kan bağıyla getirilen sınıfsal özelliklerin korunmasından gelmektedir. Kapitalizm, toplumun en alt sınıfı olan mülksüz işçilere dahi emeğini özgürce(!) pazarlayabilme hakkı, alınıp satılmama, temel insan haklarının korunması güvencesi verdiğinden öncesindeki sistemlere göre ileridir. Buradan hareketle, İslam referanslı en ileri toplum dahi, bir toplum sözleşmesi olarak kabul edilemeyecek kutsallıkta vazgeçilmez devleti, piyasaya sınırsız müdahale hakkı olan mutlak iktidar otoritesi ve yapısından gelen katı sınıflarıyla kapitalist toplumdan daha geridir. Kapitalist toplumdan daha geri olan bir toplum, cumhuriyetin (ve dolaylı yoldan kapitalizmin) getirdiği kazanımları -öncelikle devlet karşısında tüm yurttaşların eşit hukuki haklara sahip olması olmak üzere- kaybetmiş olur.
Gericilik dediğimizde, kapitalizmin getirdiği sorunlar nedeniyle ihtiyaç duyulan; çalışanın emeğinin karşılığına yasal olarak sahip çıkma, emeğinin karşılığı için örgütlü hesap sorabilme, eşit işe eşit ücret mücadelesi verebilme ihtiyaçlarının illegal hale gelmesini anlıyoruz. Sınıfsız, sömürüsüz bir toplum idealinden uzaklaşılmasını, bu yolda verilen mücadelenin bedellerinin artacak olmasını anlıyoruz. Evet, belki gericiliğin sadece laiklik karşıtı hareket olarak algılanıyor olması, okuldaki Atatürk İlkeleri eğitiminde ilkeler arasındaki bağın kurulamıyor olmasından ya da geçmişte bu hassasiyeti dile getiren başlıca çevrelerin yukarıda anlattığım emek - sermaye ilişkilerine değinmemeyi seçmesinden kaynaklanıyor olabilir. Ancak içinde bulunduğumuz somut durumu analiz ederken vatandaşlık haklarımızın gerilediğinin, bunun çalışma yaşantımıza olan olumsuz etkilerinin farkında olmalıyız. Yasal hak arama yollarının tükendiğinin bilincinde olmalıyız. Sorun işyeriyle, patronla, okul yönetimiyle ya da belediyeyle değil bütün bunları kontrol eden sistemle ilgilidir. Aydınlanma olmadan, bu kazanımları savunmadan bir üst toplum modeline, sınıfsız ve sömürüsüz bir topluma geçmek için ödenecek bedellerin artacağını bilmeliyiz.

* http://haber.sol.org.tr/turkiye/gericilige-karsi-aydinlanma-hareketi-cagrisi-146934

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder