Translate

25 Mart 2014 Salı

Haziran'ı hatırlatmak istedim

Arkadaşlar selam,
Yerel seçim havasının tüm yurda hakim olduğu, hükümet içi çatışmaların gölgesindeki bir gündemde, gündemi kendimizin belirlediği bir dönemi hatırlatmak istedim. Nedeni de, bazı (bağzı) şeyleri başkalarına ihale edemeyeceğimizi hatırlatmak.
Haziran direnişindeki amaç, elbette üç beş ağaç değildi. Oradaki amaç, belirli bir bölgenin yapılaşması ile ilgili kararın, o bölgenin sakinleri ve o bölgeyi yaşatan kişilerin dışında kişilerce alınmasına karşı harekete geçmekti. Oradaki amaç, çocuk sayımıza, öpüşmemize, ekmeğimizdeki buğday oranına, tarihi değerlerimize merkezden müdahale edilmesini protesto etmekti. Kısacası hayatın ilgili kısmı kimi ilgilendiriyorsa, o kısmın yapılandırılmasına o hayatı yaşayanlar tarafından karar verilmesi talebiydi.
Direnişte, hükümetin uzlaşmaz tavrını, polisin sert müdahalesini, halkı sokaktan uzaklaştırmak için öne sürülen ve esnaf olduğu söylenen provokatörleri, ana muhalefet partisinin başarısız miting girişimini ve sonrasında mecburen direnişçi halkın arasına katılmasını, yıllarını sokaklarda meydanlarda geçirmiş sol parti ve örgütlerin kitleyi örgütlemekteki başarısızlıklarını gördük.
Bugün, pek bir kazanım elde ettiğimizi söyleyemeyiz. Önümüze bir sandık konulmuş durumda ve hükümet içi çatışmanın nasıl sonuçlanacağını takip etmekteyiz. Oy vererek bir şeyleri değiştirebilmeyi umuyoruz.
Oysa oy vererek sadece belediye başkanını değiştirebiliriz. Haziranı hatırlayalım. Biz daha kalabalık olduğumuzu iddia etmiyoruz. Ne kadar az sayıda olursak olalım temsil ettiğimiz yaşam tarzına saygı duyulmasını istiyoruz. Bunu yaparken ötekileştirmemek, farklı yaşam tarzlarının bir arada bulunabileceği ortamların mümkün olabildiğini göstermek istiyoruz.
Yani direnişçiler olarak temel amacımız Topçu Kışlası'nı yapacak olan başkanı seçimle indirip yapmayacak olanı getirmek değil, hangi başkan gelirse gelsin bu şekilde merkezi bir kararla inşaat yapılamamasını sağlamaktır. Yapılacaksa da bölgede yaşayan, çalışan ve bölgeyi sosyal yaşantılarının bir parçası yapanların fikrinin alınmasını ve düzenlemede aktif rol almalarını sağlamaktır. Dolayısıyla olası başkan değişikliği, direniş nedenlerini ortadan kaldırmaz.  Seçimden sonra da ilk atılması gereken adımların, seçim barajının indirilmesi için kampanya ve mahalle forumlarının resmi tanınırlığı için çalışma olmalı diye düşünüyorum.
Unutmayalım ki yenilgi, desteklediğimiz başkan adayının seçimi kaybetmesi değil, direniş günlerinde bizlere döner bıçağıyla saldıranların dükkanının önünde alışveriş için sıra oluşturmamızdır. Kararlılık, disiplin ve konumumuzu korumak, zeminin kaygan olduğu bugünlerde en çok ihtiyaç duyduklarımızdır.

7 Mart 2014 Cuma

Emekçi Kadınlar Günü Yazısı

İlkel komünal toplum döneminin sonrasında başlayıp günümüzde de tüm şiddetiyle devam eden cinsel ayrımcılığa karşı direnen tüm kadınların dünya emekçi kadınlar gününü kutlarım.
Konseptimiz gereği konumuz elbette çalışan kadınlar ve kadınların çalışma hayatı. Bildiğiniz gibi kadın sorunlarına değinmek için bugünü bekleyen birisi değilim ama "kadın ve çalışma hayatı" konusunu değerlendirmek için çok güzel bir gün bence.
Daha önceki yazılarda kadınlara yönelik pozitif ayrımcılığın bir çözüm olmadığından, kadınların ayrımcılığı kaldırma güçlerinin kendilerinde olduğundan bahsetmiştim, bugün de konuyu derinleştirelim. Çalışma hayatında kadın konusu gündeme geldiğinde otomatik olarak karşımıza, kadınların bu yöndeki haklarının genişletilmesi tartışması gündeme geliyor. Ben bu konunun haklar üzerinden değil sistem dinamikleri üzerinden tartışılmasından yanayım.
Kapitalist ekonomik sistem ve serbest piyasa ekonomisi yapısı gereği sürekli kar artışını gerektirir. Sistemin iyi yürüdüğü durumlarda bu davranışın getirdiği olumsuzluklar örtülmeye çalışılsa da ilk kriz belirtisinde ilk olarak tartışmaya açılacak olan konular da bunlardır. Örnek olarak, düşük karlı maden işletmelerindeki kronikleşen iş güvenliği eksikliklerini ya da en çevreci batılı devletlerin kriz belirtisi ortaya çıktığı an ilk olarak ortaya attıkları tartışmanın çevre politikalarından ödün vermeye dönük olmasını gösterebiliriz. Bu bağlamda, kadınlara yönelik, dünya çapında kabul görmüş temel hakların ötesinde sistemin akışının ters yönüne kürek çeken her türlü kadın hak hamlesi de benzer akıbete uğrayacaktır herhangi bir kriz durumunda. Bu nedenle hak mücadelesi konusunda genel bir hedef norm belirlenip bu mücadelenin, kadınların iş yaşamından dışlanıp eve hapsedilmesine neden olmayacak şekilde yapılmasından yanayım.
Öyleyse kadın çalışma hayatı için en ileri hamle ne olabilir diye sorulduğunda buna yanıtım, sistem içi çözümler söz konusu olduğunda, emek arz çeşitliliğinin artırılması olacaktır. Böylelikle her bir kadın birey için daha fazla iş imkanı olacak, nüfusun üretime katılımı dengelenerek kadınlar toplumda daha saygın bir konuma gelecektir. Yani buradaki mücadele cephesi, erkeksi ön yargıları kırarak, "erkek işi" algısını yıkmak olmalı. Prensipte kadın işi - erkek işi ayrımına -bedensel güce dayalı bazı uç durumlar hariç- inanmamakla beraber, bu blogun ilk yazısında, kadınların ve erkeklerin birbirlerine göre daha yetenekli olduğu işler olduğundan bahsetmiştim. Gerçekten de öyle olduğunu düşünüyorum ama, yine aynı yazıdan çıkartılabileceği gibi, kadınların daha başarılı olabileceği bir çok alanda erkek çalışan yoğunluğu, toplumsal ön yargılar, çalışma yaşamının düzenleniş biçiminden gelen sorunlar nedeniyle kadınların olması gerektiği kadar yer bulamaması, yeteneklerini ortaya koyabilecek fırsat bulamadıklarını vurgulamak isterim. Konunun uzmanı olmasam da, bu alanların başlıcaları olarak, koordinasyon ve iletişimin yoğun olduğu çeşitli yöneticilik pozisyonlarını, şoförlük, kaptanlık, pilotluk gibi prosedür uygulanmasını gerektirip dikkati toplamanın kritik olduğu işleri ve çok yüksek bedensel güç gerektirmeyen el becerisinin öne çıktığı konuları (torna, tesfiye, kaynak, gibi) sayabilirim bugüne kadarki gözlemlerim sonucu.
Kapitalist ekonomik sistemi aşan daha gelişmiş bir ekonomik sistem de bu anlamsız ön yargıları kaldıramayacağından, sistem dışı çözümlerin de ilk adımının yukarıda yazdıklarım olduğunu düşünüyorum. Gerçek eşitlik hayatta dolayısıyla emekte eşitliktir.
Kadın hakları mücadelesinde yaşamını yitiren tüm kadınların anısı önünde saygıyla eğiliyor, yazıma son veriyorum.